İnsülin iğnesi tedavisi ilk olarak 1920’ li yıllarda bulunmuştur ve o dönem için çığır açıcı bir buluş olmuştur. İlk başlarda insülin hayvanlardan elde ediliyordu fakat daha sonrasında teknolojideki ilerlemeler sayesinde laboratuvarlarda üretilebilmeye başlandı. Tip 1 diyabet önceleri ölümcül bir hastalıkken insülin tedavisinin bulunmasından sonra kronik bir hastalık olarak adlandırılmaya başlamıştır.
İnsülin, pankreas bezinin Langerhans adacıklarındaki beta hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Vücutta yükselen şekeri düşürme görevini üstlenir. Diyabetli olmayan bireylerde kan şekerinin yükselmesi durumunda insülin salınımı artar.
Tip 1 diyabette insülin üreten beta hücre sayısının az olması sebebiyle çok ağır insülin eksikliği yaşanır, bu nedenle bireyin günlük ihtiyaçlarını karşılayacak insülinin dışarıdan takviye edilmesi gerekir. Tip 2 diyabet de ilerleyici bir hastalıktır. Başlangıçta, genellikle insülin ihtiyacı olmaz gerekirse oral antidiyabetikler verilir ancak tanı konulduktan sonraki 10 yıl içerisinde tip 2 diyabetli bireylerin en az üçte biri, insülin üretimindeki azalma sebebiyle insüline ihtiyaç duyar hale gelebilir.
Şu anda diyabet tedavisinde saflaştırılmış insan insülinleri ya da insülin analogları kullanılmaktadır. İnsülin analogları, bazı özellikleri ve etki süreleri açısından kan şekeri dengesini daha kolay sağlanabilmesi açısından geliştirilmişlerdir. Ayrıca insülin iğneleri çok ince ve küçük oldukları için yapımı kolaydır.
Sağlıklı bireylerde insülin salınımı iki şekilde gerçekleşir;
Kısa, hızlı, orta ve uzun etkili insülinler mevcuttur.
İnsülin iğnesi kol, bacak, kalça ve göbek gibi farklı yerlerden vücuda enjekte edilebilir.
Humulin-R ve Actrapid kısa etkili insülinlerdir.
Humalog ve Novorapid hızlı etkili insülinlerdir.
Humulin N ve İnsülatard orta etkili insülinlerdir.
Orta ve kısa etkili insülinlerin belirli oranlarda karıştırılmaları sonucu elde edilen insülinlerdir.
Humulin M, Novomiks, Humalog-Mix 25 ve Novomix 30 karışım insülinlerdir.
Lantus ve Levemir uzun etkili insülinlerdir.